Anlamdan Anlaşmaya: Müzakerenin Sessiz Kodları

Anlamdan Anlaşmaya: Müzakerenin Sessiz Kodları

Müzakere, yalnızca sözcüklerin değil; söylenmeyenlerin ve görünmeyenlerin sanatıdır. Peki, kültürün görünmeyen kuralları bu süreci nasıl yönlendiriyor? Farklılıklarla örülü bir dünyada, ortak bir müzakere zemini kurmak mümkün mü?

Leyla Erdal

 

Müzakere, temelde bir iletişim biçimidir. Bu iletişimde, taraflar arasında bilgi, duygu, çıkar ve beklentilerin karşılıklı aktarımı esastır. Aksi takdirde sağlıklı bir müzakere süreci yürütmek oldukça zordur. Ancak müzakerede yalnızca ne söylendiği değil, nasıl, ne zaman ve hangi bağlamda söylendiği de önemlidir. Bu nedenle müzakere, yalnızca bir içerik aktarımı değil, aynı zamanda bir anlam inşası sürecidir.

İletişimin çok boyutlu doğası göz önüne alındığında, etkili bir müzakere süreci de çok katmanlı bir iletişim becerisi gerektirir. İletişim yalnızca kelimelerle değil, kelimelerin tonu, jestler, duraksamalar ve sessizliklerle de yürütülür. Bu, özellikle kültürlerarası etkileşimlerde daha da belirginleşir. Farklı kültürel altyapılara sahip kişiler arasındaki iletişimde, aynı sözcük bambaşka anlamlar taşıyabilir. Örneğin, Asya kültürlerinde doğrudan ‘hayır’ demek kaba ve kırıcı bir tutum olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle olumsuz yanıtlar genellikle dolaylı ifadelerle ya da sessizlikle verilir. Oysa Batı kültürlerinde bu tür dolaylılıklar, kararsızlık ya da belirsizlik olarak algılanabilir.

Kelimelerin Ötesinde Müzakere

Çoğu zaman müzakere süreci yalnızca kelimelere indirgenerek değerlendirilir. Oysa asıl derinliği, sözcüklerin sustuğu yerde devam eder. Anlam, yalnızca ifade edilen cümlelerde değil, satır aralarında, bakışlarda ve beden dilinde gizlidir. Bu unsurlar, kültürel arka planla birlikte şekillenen “sessiz kodlar” aracılığıyla işler. Farklı kültürel zeminlerden gelen tarafların bir araya geldiği her müzakerede bu görünmeyen boyut devrededir. Sessiz kodlar, söylenenle birlikte, ne zaman susulduğunu, nasıl bakıldığını, fiziksel mesafenin ne ifade ettiğini ve bir jestin ne anlama geldiğini belirler. Bazı Akdeniz toplumlarında yakın mesafeli konuşma samimiyet göstergesi sayılırken, Kuzey Avrupa kültürlerinde bu durum rahatsız edici bulunur.

Müzakerede sessiz kodlar, çoğu zaman kendiliğinden işler. Bu durum, taraflar arasında yanlış anlaşılmalara, güven kaybına ya da beklenmedik gerilimlere neden olabilir. Sessiz kodların devrede olması, kültürel farklılıkların belirginleştiği alanlarda da karmaşık sonuçlar doğurabilir. Bu özelliğiyle, sessiz kodlar kültürlerarası müzakerenin en az fark edilen ama en etkili faktörlerinden biridir.

Kültürlerarası müzakere süreçlerinde sessiz kodlara duyarlılık geliştirmek, etkili iletişimin ön koşullarından biridir. Kültürlerarası müzakere günümüzde ticaret, diplomasi, eğitim, iş dünyası ve toplumsal meselelerde stratejik bir öneme sahiptir. Küreselleşmenin, uluslararası ilişkilerin ve kültürlerarası etkileşimin giderek daha yoğun ve karmaşık bir yapıya bürünmesiyle sessiz kodlara duyarlılık da önemli bir ihtiyaç olarak öne çıkar. Artık kişilerin, kurumların ve devletlerin içinde bulunduğu müzakere süreçleri, sadece bilgi paylaşımını değil, aynı zamanda kültürel farkındalığı zorunlu kılar. Yani kültürlerarası müzakere, yanlış anlaşılmaları azaltması, karşılıklı güveni artırması ve yeni iş birlikleri için sağlam bir zemin oluşturmasından ötürü önceliklidir.

Kültürlerarası Müzakerede Ortak Zemin Yaratmak

Farklı kültürel değer sistemlerinin, iletişim tarzlarının ve dünya görüşlerinin bir araya geldiği ortamlarda müzakere, yalnızca bir anlaşmaya varma süreci değil; aynı zamanda ortak bir anlam alanı yaratma çabasıdır. Kültürlerarası müzakerelerde sonuca ulaşmanın temel koşullarından biri, taraflar arasında “ortak zemin” oluşturabilmektir.

Ortak zemin, tüm tarafların üzerinde durabileceği bir anlayış, güven ve niyet birliğidir. Bu zemin, farklılıkların yok sayılmasıyla değil; tanınması, kabul edilmesi ve yeniden anlamlandırılmasıyla inşa edilir.

Akademik çalışmalarda, kültürlerarası iletişime ilişkin en çok vurgulanan kavramlardan biri “kültürel zekâdır”. Kültürel zekâ, bireyin farklı kültürlere uyum sağlama ve bu farklılıklar içinde etkili davranma yeteneğini ifade eder. Harvard Üniversitesi’nde yürütülen çalışmalarda, kültürel zekâsı yüksek müzakerecilerin hem çatışma çözümünde hem de uzun vadeli iş birliklerinde daha başarılı oldukları ortaya konmuştur. Çok uluslu bir projede çalışan bir uzmanın, bir yandan Fransız toplantı kültüründeki açık fikirli tartışmaları yönetmesi, diğer yandan Uzak Doğu’daki dolaylı iletişimi anlayabilmesi, kültürel zekânın pratik bir örneği olarak gösterilebilir.

Bu bağlamda ortak zemin yaratmak, teknik bir müzakere becerisinin yanı sıra bir ilişki kurma ve anlam üretme kapasitesidir.

Bugünün dünyasında kültürlerarası müzakere, yalnızca diplomatik ya da uluslararası bir ihtiyaç değil; aynı zamanda her gün karşılaştığımız toplumsal meseleler için bir çözüm yoludur. Toplumsal uyumun sağlanması, tarafların değer dünyalarını anlamasını gerektirir. Bu yalnızca farklılıkları tolere etmek değil, farklılıkların anlamını ve kökenini de anlamaya yönelik bilinçli bir çabadır. Çünkü kültürel değerler, iletişim tarzlarımızı, beklentilerimizi ve müzakere yöntemlerimizi doğrudan etkiler.

Eğitimden iş dünyasına, sivil toplumdan yerel yönetime kadar her alanda ortak zemin yaratmak, ancak kültürel farkındalık, çoklu perspektif geliştirme ve birlikte düşünme pratiğiyle mümkün olabilir. Yerel yönetimlerin mülteci topluluklarla yürüttüğü iş birliği süreçleri de bu anlamda dikkat çekicidir. Bu süreçler hem hukuki hem de kültürel müzakere alanlarıdır. Kültürlerarası müzakere, anlamaya ve bir iletişim kültürü oluşturmaya niyet etmektir. Sessiz kodları tanımak, bir müzakere stratejisi olmasının yanı sıra uzlaşmayı hedefleyen herkes için bir sorumluluktur. Müzakere esas itibariyle kimsenin konuşmadığı ama herkesin bir şeyler anladığı yerde başlar.

 

 

İki Nokta

Kitap tanıtımı, biyografi, araştırma raporu, değerlendirme ve inceleme yayınları ile bölgesel veya küresel ölçeklerde güncel ya da yapısal sorunlar.