2024 AB Seçim Sonuçları ve Avrupa Toplumunun Değişen Dinamikleri

2024 AB Seçim Sonuçları ve Avrupa Toplumunun Değişen Dinamikleri

Giriş

Avrupa Parlamentosu 2024 seçim sonuçlarının geniş bir analizini yapmak ve bu sonuçların Avrupa toplumunun değişen dinamikleri üzerindeki etkilerini değerlendirmek amacıyla gerçekleştirilen bu toplantı, akademisyenler, politika analistleri ve sosyologlar gibi farklı uzmanlık alanlarından katılımcıları bir araya getirmiştir. Toplantının ana hedefi, seçim sonuçlarının ayrıntılı bir analizini sunmak ve bu sonuçların Avrupa’nın gelecekteki siyasi yapısı üzerindeki potansiyel etkilerini tartışmaktır. Ayrıca, toplantı kapsamında Türkiye’nin Avrupa’daki bu siyasi değişimlerden nasıl etkilenebileceği konusu da ele alınmıştır.

Toplantının açılış konuşmasında, Avrupa Parlamentosu seçimlerinin tarihçesi ve bu seçimlerin Avrupa’daki toplumsal değişimlere nasıl ışık tuttuğu vurgulanmıştır. Seçimlerin Avrupa’daki siyasi dengeleri nasıl etkilediği ve bu sonuçların toplumsal dinamikler üzerindeki yansımaları analiz edilmeye çalışılmıştır. Açılış konuşmasında, ayrıca toplantının beş ana gündem maddesi tanıtılmıştır. Bunlar şu sorular etrafında ele alınmıştır:

  1. 2024 Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları sürpriz midir yoksa beklenen bir sonuç mudur?
  2. 2024 Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları Avrupa’daki toplumsal değişimler hakkında ne gibi ipuçları vermektedir?
  3. Avrupa genelinde yükselen veya düşüşe geçen siyasi partiler, hangi toplumsal dinamiklere ve sorunlara işaret etmektedir? Hangi ülkede hangi siyasal söylemler öne çıkmaktadır?
  4. Seçimlere katılım oranlarının seçim sonuçlarına etkisi ne olmuştur?
  5. Genç seçmenlerin ve yeni seçmen gruplarının oy davranışları, seçim sonuçlarına nasıl yansımıştır?

Açılış konuşmasında, Avrupa Parlamentosu seçimlerinin tarihçesi ve bu seçimlerin Avrupa’daki toplumsal değişimlere nasıl ışık tuttuğu üzerinde durulmuştur. Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ilk olarak 1979 yılında gerçekleştirildiği ve bu seçimlerin Avrupa Birliği üyesi ülkelerin vatandaşlarının doğrudan temsilcilerini seçme hakkına sahip oldukları tek organ olduğu vurgulanmıştır. Avrupa Parlamentosu’nun, Avrupa Birliği’nin demokratik meşruiyetini sağlama açısından büyük bir öneme sahip olduğu belirtilirken, 2024 seçimlerinin sonuçlarının da bu bağlamda önemli ipuçları sunduğu ifade edilmiştir.

Avrupa Parlamentosu seçimlerinin 27 üye ülkede dört gün boyunca gerçekleştirildiği ve toplamda 720 sandalye için yarışıldığı belirtilmiştir. Yaklaşık 370 milyon seçmenin oy kullandığı ve seçimlere katılım oranının önceki seçimlere göre arttığı dile getirilmiştir. Seçim sonuçlarının Avrupa’daki toplumsal değişimler hakkında önemli ipuçları verdiği ve bu sonuçların Avrupa genelinde yükselen veya düşüşe geçen siyasi partiler ile toplumsal dinamikler arasındaki ilişkileri ortaya koyduğu vurgulanmıştır.

Seçim Sonuçlarının Genel Değerlendirmesi

Yapılan sunumda, Avrupa Parlamentosu 2024 seçimlerinin genel sonuçları ve tarihçesi ele alınmıştır. Sunumda öne çıkan başlıca noktalar şu şekildedir:

  • Seçim Süreci ve Katılım: Seçimler, 6-9 Haziran 2024 tarihleri arasında 27 üye ülkede gerçekleştirilmiştir. Toplamda 720 sandalye için yarışılmıştır ve yaklaşık 370 milyon seçmen bulunmaktadır. Seçimlere katılım oranı önceki yıllara göre önemli bir artış göstermiştir. 2009 yılında %42, 2014’te %43, 2019’da %50,6 ve 2024’te ise %51,8’e kadar yükselmiştir.
  • Seçim Sonuçlarının Genel Analizi: Merkez sağ ve aşırı sağ grupların oy oranlarında önemli artışlar gözlemlenmiştir. Merkez sağ Avrupa Halk Partisi (EPP), 720 sandalyeli parlamentoda 190 sandalye kazanarak en büyük grup olmayı sürdürmüştür.
  • Ülkeler Bazında Öne Çıkan Seçim Sonuçları: Almanya’da Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) oy oranlarında belirgin değişiklikler yaşanmıştır. Fransa’da Marine Le Pen’in partisi Ulusal Birlik (RN), 2019’daki son seçimlere kıyasla 10 puan yükselişle %31,5 oy almıştır. İtalya’da Giorgia Meloni’nin liderliğindeki İtalya’nın Kardeşleri Partisi’nin (FdI) başarısı, seçimlerin önemli sonuçları arasında yer almıştır. Almanya’da AfD oy oranını 5 yıl öncesine göre %5 civarı artırarak %16’ya yükseltmiştir. Avusturya’da FPÖ %27 ile ilk kez ulusal çaptaki bir seçimden birinci çıkmıştır.

Kaynak: https://results.elections.europa.eu/en/

Tartışmalar ve Teorik Değerlendirmeler

Aşırı Sağ Endişesi ve Tarihsel Kökenler

Toplantıya katılan uzmanlar, Batı’daki aşırı sağ endişesinin tarihsel kökenlerini ve günümüze nasıl evrildiğini derinlemesine tartışmışlardır. Tartışmalar, eski Yunan’dan başlayarak demokrasi ve ötekileştirme pratiklerinin kökenlerini ele almış ve Roma İmparatorluğu döneminde Romalılar ile barbarlar arasındaki ikilemi incelemiştir. Orta Çağ’a gelindiğinde ise, Hristiyanlık ile Yahudilik arasındaki dinî ve toplumsal ilişkilerin Batı’da ayrımcılık ve dışlama politikalarının bir çerçevesini oluşturduğu vurgulanmıştır.

Modern Avrupa’nın şekillenmesinde bu tarihsel dışlama pratiklerinin etkili olduğu ve aşırı sağın yükselişinde bu travmaların izlerinin görüldüğü ifade edilmiştir. Ayrıca, modern Avrupa’da aşırı sağın yükselmesinin tarihsel travmalar ve sosyal dinamiklerle bağlantılı olduğu vurgulanmıştır.

Avrupa’da şüpheciliğin ve aşırı sağın yükselmesinde ekonomik faktörlerin de etkili olduğu belirtilmiştir. 1986’da Avrupa Tek Senedi’nin kabul edilmesi ve Avrupa iç pazarının oluşmasıyla, akabinde avroya geçişle ulusal egemenliklere yönelik kaygıların arttığına dikkat çekilmiştir. Özellikle 2004’te 10 ülkenin AB’ye katılması ve Doğu Avrupa’dan Batı’ya yönelik göçün artması, yerel iş piyasalarında dengesizliklere yol açmıştır. 2008/2010 avro krizi sırasında Yunanistan, İspanya ve İtalya gibi ülkelerde yaşanan ekonomik sıkıntılar, AB içinde çeşitli sosyal ve politik zorlukların ortaya çıkmasına neden olmuş ve aşırı sağın ve popülist söylemlerin güçlenmesine zemin hazırlamıştır.

2016’da gerçekleşen Brexit referandumu sürecinin Avrupa’da popülist ve milliyetçi söylemlerin kabul görmesini artırdığı ve AB’ye olan genel şüpheciliği derinleştirdiği belirtilmiştir. Bu sürecin, Avrupa Birliği içindeki kriz yönetimini zorlaştırdığı ve üye ülkeler arasındaki çatışmaları artırdığı vurgulanmıştır. Bu da aşırı sağın normalleşmesine ve Avrupa genelinde şüpheciliğin yaygınlaşmasına katkı sağlamıştır.

Son yıllarda Avrupa’da yaşanan ekonomik krizler, göç dalgaları ve sosyal eşitsizliklerin artmasıyla birlikte aşırı sağ hareketlerin güç kazandığı ve bu hareketlerin toplum içinde giderek daha fazla kabul gördüğü belirtilmiştir.

Avrupa’nın Kimlik İnşası ve Ötekileştirme

Katılımcılar, Avrupa’nın iç kimlik inşası süreci ve bu sürecin ötekileştirme üzerinden nasıl şekillendiği konusunu ele almışlardır. Avrupa Birliği’nin kuruluş sürecinde ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan kimlik anlayışının bugünkü siyasi dinamiklere etkisi kapsamlı bir şekilde değerlendirilmiştir. Avrupa Birliği’nin, savaştan sonra barış ve refahı sağlama amacıyla kurulduğu, ancak zamanla üye ülkelerin iç ve dış politikada kimlik ve ötekileştirme meselelerini giderek artan şekilde gündeme getirdiği belirtilmiştir.

Avrupa Birliği’nin temelinde, savaşın yıkıcı etkilerinden ders çıkararak bir daha benzer trajedilerin yaşanmaması amacı yatmaktadır. Bu bağlamda, Birlik projesi barış, istikrar ve ekonomik kalkınmayı hedeflemiş ve bu amaç doğrultusunda çeşitli kurumlar ve politikalar geliştirilmiştir. Ancak, bu süreçte Avrupalı kimliği inşa edilirken, dışarıdan gelen göçmenler ve farklı etnik gruplar ötekileştirilmiş, Avrupa’nın iç kimliği homojenleştirilmiştir.

2024 seçim sonuçlarının, aşırı sağ partilerin oylarındaki artışın sürpriz olmadığını ve bu durumun süreklilik arz eden bir trend olduğunu vurgulayan katılımcılar, özellikle göçmen karşıtlığı, milliyetçilik ve ekonomik eşitsizliklerin bu yükselişte önemli rol oynadığını belirtmişlerdir. Göçmen karşıtlığı, özellikle Müslüman ve Afrika kökenli göçmenlere yönelik olarak artmış, bu gruplar çeşitli sosyal ve ekonomik sorunların kaynağı olarak görülmüştür.

Ayrıca, Avrupa Birliği’nin kriz zamanlarında etkili bir yönetim sağlayamamasının ve üye ülkeler arasında uyum sorunlarının aşılamamasının da aşırı sağın güçlenmesine katkıda bulunduğu ifade edilmiştir. Özellikle avro krizi ve Brexit süreci, Birlik içinde derin çatlaklar yaratmış ve ulusal egemenlik tartışmalarını alevlendirmiştir. Bu bağlamda, aşırı sağ partiler, ulusal kimlik ve egemenlik vurgusuyla seçmenler üzerinde etkili olmuşlardır.

Bu tartışmalara ek olarak, katılımcılar, Avrupa’daki aşırı sağ hareketlerin sosyal medya ve dijital platformlar üzerinden nasıl güçlendiğini de ele almışlardır. İnternet ve sosyal medya, aşırı sağ ideolojilerin hızla yayılmasına ve genç nesiller üzerinde etkili olmasına olanak tanımıştır. Bu platformlar, aşırı sağ söylemleri meşrulaştıran ve yaygınlaştıran birer araç haline gelmiştir.

Sonuç olarak, katılımcılar, Avrupa’nın iç kimlik inşası sürecinde ötekileştirme pratiklerinin rolünü ve modern zamanlarda aşırı sağın yükselişine yol açan sosyal, ekonomik ve politik dinamikleri kapsamlı bir şekilde değerlendirmişlerdir. Avrupa’nın gelecekte bu tür hareketlerle nasıl başa çıkacağı ve demokratik değerlerini nasıl koruyacağı konularında çeşitli öneriler sunmuşlardır.

Avrupa’da Aşırı Sağın Normalleşmesi

Son yıllarda Avrupa’da aşırı sağın yükselişi, sadece siyasi seçimlerde elde edilen başarılarla sınırlı kalmamış, aynı zamanda toplumsal ve kurumsal yapılarda da köklü değişimlere yol açmıştır. Aşırı sağ partilerin politikaları, göçmen karşıtlığı, milliyetçilik ve popülist söylemlerle geniş kitlelere hitap etmiş ve bu partilerin siyasi arenada daha fazla kabul görmesine neden olmuştur. Avrupa Birliği’nin tarihine bakıldığında, aşırı sağın yükselişine karşı verilen tepkiler ve bu tepkilerin uzun vadede nasıl evrildiği, günümüz siyasi dinamiklerini anlamak için önemlidir.

1999’daki Avusturya Federal Seçimleri’nde Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) %26,9 oy almış ve sonrasında kurulan Avusturya Halk Partisi (ÖVP) ve FPÖ koalisyonuna karşı Avrupa Birliği’nin Avusturya dışındaki 14 üyesi çok sert bir bildiri yayınlamıştır. Dönem başkanı Portekiz’in yaptığı açıklamada, “14 üye devletin hükümetleri, FPÖ’yü içeren bir Avusturya hükümeti ile siyasi düzeyde hiçbir resmî ikili teması teşvik etmeyecek veya kabul etmeyecektir; uluslararası kuruluşlarda pozisyon arayan Avusturyalı adaylara destek verilmeyecektir; AB başkentlerindeki Avusturya büyükelçileri yalnızca teknik düzeyde kabul edilecektir,” denilmiştir.

Avrupa Birliği'nin bu açıklamasının üzerinden geçen 24 yılda aşırı sağcıların Avrupa Parlamentosu seçimlerinde bu denli başarı göstermesi, toplumların dönüşmesi ve aşırı sağcı politikanın hem ülkelerin kurumlarında ve toplumlarında, hem de AB nezdinde artık normal kabul edilmesiyle açıklanabilir. Aşırı sağın normalleşmesi, sadece seçim sonuçlarıyla değil, aynı zamanda bu politikaların ve ideolojilerin toplumsal ve kurumsal yapılar içinde yaygınlaşmasıyla da kendini göstermiştir.

1999 yılında FPÖ’nün yükselişi ve buna verilen sert tepki, Avrupa genelinde aşırı sağın yükselişine karşı bir uyarı niteliğinde olmuştur. Ancak, aradan geçen yıllarda, ekonomik krizler, göç dalgaları ve sosyal eşitsizlikler gibi faktörler, aşırı sağın toplumsal zeminini güçlendirmiştir. Aşırı sağ partiler, bu dönemde, göçmen karşıtlığı, milliyetçilik ve ekonomik milliyetçilik gibi popülist söylemlerle geniş kitlelere hitap etmeyi başarmışlardır.

Avrupa’da Aşırı Sağ ve Türkiye’ye Olası Etkileri

Türkiye Sosyolojisine Yansımaları

Katılımcılar, Avrupa’daki aşırı sağ yükselişinin Türkiye sosyolojisine olası yansımalarını kapsamlı bir şekilde tartışmışlardır. Türkiye’deki siyasi partilerin ve hareketlerin, Avrupa’daki aşırı sağın kullandığı argümanlardan nasıl etkilendiği ve benzer bir siyasi hareketin Türkiye’de nasıl bir etki yaratabileceği değerlendirilmiştir. Türkiye’de son yıllarda artan göçmen karşıtlığı ve milliyetçi söylemlerin, Avrupa’daki aşırı sağ hareketlerle benzerlikler taşıdığı belirtilmiştir.

Aşırı sağın kullandığı göçmen karşıtı ve milliyetçi argümanların, Türkiye’de de bazı siyasi partiler tarafından benimsenmeye başladığı ifade edilmiştir. Özellikle Zafer Partisi gibi aşırı sağ partilerin, Avrupa’daki aşırı sağ hareketlerden ilham alarak benzer söylemler geliştirdiği ve bu söylemlerin Türkiye’deki toplumsal dinamikleri nasıl etkilediği tartışılmıştır. Katılımcılar, Türkiye’deki siyasi partilerin ve toplumun, Avrupa’daki aşırı sağın yükselişinden nasıl dersler çıkarabileceği ve bu tür hareketlerin önlenmesi için hangi adımların atılması gerektiği konusunda görüşlerini paylaşmışlardır.

Diaspora Üzerinden Dolaylı Etkiler

Katılımcılar, Avrupa’daki siyasi dinamiklerin Türkiye’ye doğrudan etkisinin sınırlı olabileceğini, ancak sosyal medya ve diasporadaki Türk toplulukları üzerinden dolaylı etkilerin mümkün olabileceğini belirtmişlerdir. Diasporadaki Türklerin Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılım oranlarının düşük olduğu ve bu durumun genel siyasi etkilerini tartışmışlardır. Ancak, diasporada yaşayan Türklerin sosyal medya aracılığıyla Türkiye’deki siyasi tartışmaları etkileme potansiyeline sahip oldukları vurgulanmıştır.

Diasporadaki Türk topluluklarının, Avrupa’daki aşırı sağ hareketlerden nasıl etkilendiği ve bu etkilerin Türkiye’deki siyasi söylemlere nasıl yansıdığı değerlendirilmiştir. Katılımcılar, sosyal medyanın ve dijital platformların, aşırı sağ ve aşırı sol hareketlerin yayılmasında oynadığı rolün dikkatle izlenmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Özellikle genç nesillerin, sosyal medya aracılığıyla aşırı sağ ideolojilere daha açık hale geldiği ve bu durumun hem Avrupa hem de Türkiye için potansiyel tehlikeler taşıdığı ifade edilmiştir.

Seçim Sonuçlarında Genç Seçmenlerin Rolü

Toplantıda, genç seçmenlerin seçimlere katılımı ve oy verme eğilimleri detaylı olarak incelenmiştir. Özellikle Almanya’da 16-24 yaş grubundaki seçmenlerin aşırı sağa olan desteğinin arttığı ve bu artışın uzun vadeli siyasi etkileri tartışılmıştır. Sunumda, genç seçmenlerin seçimlerde hangi faktörleri dikkate aldığı ve bu faktörlerin siyasi yansımaları analiz edilmiştir.

Genç seçmenlerin geleneksel siyasi partilere olan güvensizliklerinin arttığı ve bu durumun aşırı sağ ve aşırı sol partilere yönelmelerine yol açtığı belirtilmiştir. Sosyal medya ve dijital platformların, genç seçmenlerin siyasi tercihlerini etkileyen önemli faktörler olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca, genç seçmenlerin ekonomik kaygılar, işsizlik, eğitim ve çevre sorunları gibi konulara daha duyarlı oldukları ve bu konuların siyasi tercihlerinde belirleyici rol oynadığı ifade edilmiştir.

Toplantıda, 2024 seçimlerinde genç seçmenlerin oy verme davranışlarının analizi yapılarak bu grubun gelecekteki seçimlerde de önemli rol oynayacağı öngörülmüştür. Genç seçmenlerin artan katılımının, siyasi partilerin stratejilerini ve politikalarını nasıl şekillendirdiği ve bu durumun Avrupa’nın siyasi yapısını nasıl etkilediği değerlendirilmiştir.

Genç seçmenlerin siyasi tercihlerini şekillendiren en önemli faktörlerden biri olarak ekonomik kaygılar öne çıkmıştır. İşsizlik oranlarının yüksek olması ve ekonomik güvencesizlik, genç seçmenlerin geleneksel partilere olan güvenini sarsmış ve onları radikal değişim vaad eden partilere yönlendirmiştir. Eğitim sistemindeki yetersizlikler ve çevre sorunlarına duyarlılık da gençlerin siyasi tercihlerinde belirleyici olmuştur. Özellikle iklim değişikliği konusundaki politikalar, genç seçmenler için büyük bir öneme sahiptir.

Sosyal medya ve dijital platformların genç seçmenler üzerindeki etkisi, seçim kampanyalarında önemli rol oynamıştır. Gençler, bilgiye hızlı erişim ve sosyal ağlar aracılığıyla politikalarını ve adaylarını değerlendirmektedirler. Bu platformlar, genç seçmenlerin siyasi katılımını artırmış, ancak aynı zamanda aşırı sağ ve sol ideolojilerin yayılmasına da zemin hazırlamıştır.

Toplantıda, genç seçmenlerin artan katılımının siyasi partilerin stratejilerini nasıl şekillendirdiği de değerlendirilmiştir. Partiler, genç seçmenlerin ilgisini çekebilmek için sosyal medya kampanyalarına daha fazla yatırım yapmış ve gençlerin önemsediği konuları gündemlerine almışlardır. Bu durum, Avrupa’nın siyasi yapısında genç seçmenlerin etkisinin giderek arttığını göstermektedir.

Genç seçmenlerin seçimlerdeki rolü ve etkisi, Avrupa’nın siyasi geleceği için kritik bir öneme sahiptir. Bu grubun katılımının ve tercihlerinin izlenmesi, demokratik süreçlerin sağlıklı bir şekilde işlemesi için önem arz etmektedir. Genç seçmenlerin artan etkisi, siyasi partilerin politikalarını ve kampanya stratejilerini daha genç odaklı hale getirmekte ve bu durum, Avrupa’nın siyasi dinamiklerinde önemli değişikliklere yol açmaktadır. 

Seçimlere Katılımın Seçim Sonuçlarına Etkisi

Toplantıda, seçimlere katılım oranlarının seçim sonuçlarına olan etkisi detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Katılımcılar, yüksek katılım oranlarının genellikle toplumun genel eğilimlerini daha doğru yansıttığını belirtmişlerdir. Ayrıca bu durumun seçim sonuçlarını nasıl etkilediğini tartışmışlardır.

  Kaynak: https://results.elections.europa.eu/de/wahlbeteiligung/

2024 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde katılım oranı önceki yıllara göre artmıştır. 2004’te yapılan ve 25 üye devletin katıldığı seçimlerden bu yana seçimlere katılım sırasıyla %45,47, %42,97, %42,61, %50,66 ve %51,08 şeklinde gerçekleşmiştir. Bu artış, seçmenlerin Avrupa Birliği’nin geleceği konusundaki ilgilerinin arttığını göstermektedir.

Seçimlere katılım oranının yüksek olması, aşırı sağ ve aşırı sol partilerin oy oranlarını da etkilemiştir. Özellikle Almanya, Avusturya ve Fransa gibi büyük ülkelerde katılımın artması, seçim sonuçlarını önemli ölçüde şekillendirmiştir. Almanya’da 2004 yılında %43 olan katılım oranı, 2019’da %61,4’e ve 2024’te %64,8’e yükselmiştir. Bu durum, özellikle aşırı sağ partilerin oy oranlarında belirgin artışlara neden olmuştur. Almanya’da AfD’nin oy oranı, 2014’te %7 iken 2019’da %11 ve 2024’te %15,9’a yükselmiştir.

Fransa’da da benzer bir trend gözlemlenmiştir. 2009 yılında %40,6 olan katılım oranı, 2014’te %42,43, 2019’da %50,2 ve 2024’te %51,5 olarak kaydedilmiştir. Marine Le Pen’in liderliğindeki Ulusal Birlik Partisi (RN), 2019 seçimlerine kıyasla oy oranını 10 puan artırarak %31,5 oy almıştır.

Seçimlere katılım oranının artmasının, genç seçmenlerin ve yeni seçmen gruplarının etkisiyle de bağlantılı olduğu belirtilmiştir. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde 16 yaşından itibaren oy kullanılabilmektedir ve genç seçmenlerin katılımının seçim sonuçlarına önemli bir etkisi olduğu vurgulanmıştır. Genç seçmenlerin artan katılımı, siyasi partilerin stratejilerini ve politikalarını daha genç odaklı hale getirmiş ve bu durum Avrupa’nın siyasi dinamiklerinde önemli değişikliklere yol açmıştır.

Seçimlere katılım oranlarının yüksek olması, seçim sonuçlarını önemli ölçüde etkilemiş ve özellikle aşırı sağ ve aşırı sol partilerin oy oranlarında artışlara neden olmuştur. Genç seçmenlerin artan katılımı, Avrupa’nın siyasi geleceğinde kritik bir rol oynamaktadır ve bu trendin izlenmesi, demokratik süreçlerin sağlıklı bir şekilde işlemesi için büyük önem taşımaktadır.

Kaynak: https://results.elections.europa.eu/en/turnout/

Sonuç ve Öneriler

Toplantının sonunda, Avrupa Parlamentosu 2024 seçim sonuçlarının detaylı analizi ve gelecekteki siyasi trendlerin öngörülmesi üzerine çeşitli sonuçlar ve eleştirel öneriler sunulmuştur:

Aşırı Sağın Yükselişine Karşı Demokratik Değerlerin Güçlendirilmesi: Avrupa’da aşırı sağın yükselişi, sadece demokratik değerlerin güçlendirilmesiyle engellenemez ve sadece yabancılar üzerinden açıklanamaz. Bu yükselişin altında yatan tarihî arka plan ve sosyal sorunlar da ele alınmalıdır. Demokratik değerlerin yanı sıra, ekonomik eşitsizliklerin azaltılması ve sosyal adaletin sağlanması için kapsamlı reformlar yapılmalıdır.

Genç Seçmenlerin Siyasi Eğilimlerinin Dikkatle İzlenmesi: Genç seçmenlerin siyasi eğilimlerinin izlenmesi önemlidir, ancak sadece izlemek yeterli değildir. Gençlere farklı kültürlere açık olma, tolerans ve demokrasi gibi konularda daha fazla eğitim verilmesi gerektiği ve bu konularda eğitim sisteminde reformlar yapılması gerektiği vurgulanmıştır.

Türkiye’nin Avrupa’daki Siyasi Dinamiklerden Nasıl Etkileneceği Konusunda Daha Fazla Araştırma Yapılması: Türkiye’nin Avrupa’daki siyasi dinamiklerden etkilenmesi konusunda daha fazla araştırma yapılması gerekliliği belirtilmiştir. Ancak, bu araştırmaların sonuçları somut politikalarla desteklenmezse etkileri sınırlı kalacaktır.

Sosyal Medya ve Teknoloji Kullanımının Aşırı Sağ ve Aşırı Sol Hareketlerin Yayılmasında Oynadığı Rolün Dikkatle İzlenmesi: AB’de özellikle gençler arasında sosyal medya ve teknoloji kullanımının izlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Ancak, sadece izlemek yeterli değildir. Yanlış bilgi ve nefret söylemiyle mücadele etmek için daha aktif ve müdahaleci politikalar gerekmektedir. Sosyal medya platformları daha sıkı denetlenmelidir. Dijital okuryazarlık artırılmalı ve nefret söylemi ile yanlış bilgilere karşı daha katı düzenlemeler yapılmalıdır. Ayrıca, teknoloji şirketlerinin toplumsal sorumlulukları artırılmalıdır.

İçerik

İki Nokta

Kitap tanıtımı, biyografi, araştırma raporu, değerlendirme ve inceleme yayınları ile bölgesel veya küresel ölçeklerde güncel ya da yapısal sorunlar.